The Quran: Unchallengeable Miracle
Önsöz

Önsöz

Bir Peygamber gelmeye görsün, geldiği bölgenin insanları o Peygamber’den deliller, mucizeler talep etmişlerdir. Bu Musa Peygamber için de, İsa Peygamber için de, Muhammed Peygamber için de aynıydı:

Ve onlar dediler ki: “Ona Efendisinden deliller indirilmeli değil miydi?”(29:50)

Allah için mucizeler yaratmak çok kolaydır. Fakat bu mucizeler inkârcıların isteklerine göre oluşturulmaz. Peygamber, Allah’ın elçisi sıfatıyla insanları uyarma görevini yerine getirir. Allah izin vermeden hiçbir Peygamber mucize oluşturamaz, insanlara deliller sunamaz. İnkarcıların alıntıladığımız ayette görülen şüpheci yaklaşımına, aynı ayette şöyle cevap verilir:

…De ki: “Deliller yalnızca Allah’ın katındadır. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.”(29:50)

MUCİZE İSTERSEN KURAN YETER

İnkarcıların istediği delil “Allah’ın kendini göstermesi” veya “Gökten meleklerin indirilmesi” şeklindedir, fakat mucizeler inkârcıların zihniyetlerine uygun bir şekilde sunulmaz. Allah, yukarıdaki ayetin devamında, indirdiği Kuran’ın yeterli delil olduğunu bildirmektedir:

Kendilerine okunmakta olan Kitab’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Gerçekten de bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve bir hatırlatma vardır..(29:51)

Peygamber ısrarla: “Ben bir kulum”, “Deliller Allah katındandır.”, “Ben sizden bir ücret, bir menfaat talep etmiyorum.”, “İşte Allah’ın kitabı, ona uyun.” demektedir. Kuran’da Allah, Kuran’ın indirilmesine dikkatleri çekerek “Onlara yetmiyor mu?” diye sormaktadır. Fakat görülen odur ki; inkârcı zihniyetin inadı hiçbir şekilde kırılamamakta, inkârcılar hangi delili görseler inkâr etmektedirler. Kuran’ın bir insanın sözü olduğunu söylemektedirler:

“İnsan sözünden başka bir şey değil bu.”(74:25)

DENİZLERİN ALTINDAN UZAY’IN DERİNLİKLERİNE

Bu kitabımız boyunca Kuran’ın, denizlerin altından Uzay’ın derinliklerine, Evren’in yaratılışından Evren’in son buluşuna, anne rahmindeki yaratılışımızdan arıların hayatına, felsefenin en çetin konularından fiziğin en zor problemlerine kadar yaptığı açıklamaları inceleyeceğiz. Tüm bu konuları incelerken Kuran’ın “Kuran Allah’tandır” iddiasına karşılık inkârcıların “Kuran insan sözüdür” iddialarının geçersizliğini gözler önüne sereceğiz.

Tüm bu incelemelerimizde göreceğiz ki; Kuran, birbirinden bu kadar farklı konuya girmesine rağmen, hiçbir konuda hata yapmamakta, kendi döneminde hiç bilinmeyen, bilinemeyecek olan bilgileri aktarmaktadır. Kuran’ın birkaç kelimelik öyle açıklamaları vardır ki; insanların bu açıklamaları anlayabilmesi için binlerce yıllık bilgi birikimi gerekmiştir. (Örneğin ilk konuda göreceğimiz Evren’in genişlemesi ile ilgili Kuran ayeti). Üstelik günümüzde bu bilgilerin elde edilmesi gelişmiş teleskopların, gelişmiş mikroskopların, sistemli gözlem ve araştırmaların, çok büyük ödeneklerin ayrılması sayesinde mümkün olabilmiştir.

Kitabımızı okudukça anlayacağız ki; Hz. Muhammed’in zamanındaki tüm insanlık “ortak bir akıl” oluştursaydı bile, Kuran’daki ayetleri söylemeleri mümkün olamazdı. Hatta iddia ediyoruz ki; bundan 100 sene önce yaşayan insanların hepsi “ortak akıl” oluştursalardı, bu kitabın ilk kısmının 70 bölümünde inceleyeceğimiz bilgileri bilmeleri mümkün değildi. Peygamber’in döneminde bu kadar geniş alanda, bu kadar mucizevi açıklamayı yapmak, eşi benzeri olmayan bir mucizedir. Bir tekinin söylenmesi bile tesadüflerle, Peygamber’in döneminin bilgi seviyesiyle ve bilimsel birikimiyle izah edilemeyecek olan bu delilleri inkâr, gerçeğe karşı yapılmış bir zalimliktir.

Zalimlerden başkası bizim delillerimizi inkâr etmez.(29:49)

ÇÖL BEDEVİSİNDEN PROFESÖRE

Kuran’ın bugünün modern biliminin yeni öğrendiği bilgileri 1400 yıl önceden söylediğini kitabımızda göreceğiz. Kuran bu bilgileri bilimsel metoda dayanan fizik, kimya, biyoloji kitaplarından farklı bir şekilde verir. Kuran doğrudan sonucu verirken, bu sonuçlara birçok aşamaları ve zorlukları aşarak ulaşan bilimlerin kitapları, geçilen aşamaların önemli bir kısmını da aktarırlar. Oysa Kuran, Evren’in Yaratıcısındandır. O’nun aşamaların geçmesine ihtiyacı yoktur. O zaten her şeyi bilendir. Bu yüzden Kuran’da, bazen, yüzlerce yıllık birikimle ve aşamaların geçilmesiyle ulaşılan sonuçlar birkaç kelimede aktarılır.Kuran’da çöldeki bedeviden, bilimlerde derinleşmiş bilginlere, profesörlere kadar geniş bir kitleye seslenir. Evet, kuran en elit açıklamaları yaparken elitist değildir. Kuran için tüm insanlık önemlidir. Kuran tüm insanlığa seslenir ama bilgi sahiplerini, bilginleri diğer insanlardan ayırır:

De ki: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl ve vicdan sahipleri öğüt alır.”(39:9)

ONLARA VAR DA BİZE YOK MU?

Kitabımızın ilk kısmında daha çok Kuran’ın bilimsel mucizelerini inceleyeceğiz. Kitabımızın ikinci kısmını ise Kuran’ın içindeki matematiksel mucizelere ayırdık. Matematik, tüm doğal bilimlerin ortak lisanı, itiraz görmeyen dilidir. Kuran’ın matematiksel mucizesi hem Kuran’ın insan ürünü olamayacağını, hem de Kuran’ın korunmuşluğunu ispatlayacaktır. Şüphesiz Kuran’ın edebi yazımı da bir mucizedir. Fakat Arapça bilmeyen insanların Kuran’ın edebi mucizesini taktir etmeleri zordur. Bu yüzden kitabımızda, tüm insanların ortak dili olan doğa bilimlerindeki ve matematikteki Kuran mucizelerini inceleyeceğiz. Böylece çağrısı evrensel olan Kuran’ın, nasıl evrensel mucizeler gösterdiğine tanık olacağız.

Hz. Musa, insanların büyücülükle uğraştığı bir dönemde, Allah’ın kendisine verdiği mucizelerle, kendini tanrılaştıran Firavun’un topladığı büyücü grubunu mağlup etti. Hz. İsa şifacılığın yaygın olduğu bir dönemde, hastaları iyileştirerek mucizelerini gösterdi. Günümüzde, Allah’ın maddeye koyduğu kuralları ifade eden bilimin, “Maddenin ve bilimin Yaratıcısı” olan Allah ile yarıştırıldığına, bilimin, dinin yerine geçirilmeye çalışıldığına tanık olmaktayız. İşte tam böyle bir dönemde ise Allah, Kuran’daki bilimsel, matematiksel mucizeleri açığa çıkarmıştır. Tarihin bu döneminde bu tarzda mucizelerin açığa çıkması ne kadar da müthiştir!

Bu mucizeler ile Allah, yarattığı Evren’inde, kendi koyduğu bilimsel kuralların ve yarattığı bilimsel oluşumların, yine kendi gönderdiği dinle çelişmeyeceğini, çelişemeyeceğini göstermektedir. Evet, Kuran ne kendi içinde çelişir, ne de Allah’ın yarattığı Evren’le çelişir:

Kuran’ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer O, Allah’tan başkasının katından olsaydı, elbette içinde birçok çelişki bulacaklardı.(4:82)

Böylece “Geçmiş topluluklara mucizeler gösterilmiş… Onlara mucizeler var da, bize mucize yok mu?” diyenler cevaplarını almışlardır. Allah mucize indirip indirmeyeceğine, indirecekse ne zaman indireceğine kendisi karar verir. Günümüzde fizikten kimyaya, biyolojiden matematiğe kadar Allah’ın gösterdiği mucizelerin değerini bilelim. Allah’tan yardım isteyen kulları için, Allah’ın yardımı gelmiştir. Allah’ın bu yardımından faydalanalım. Bilimin dine karşıt bir pozisyonda gösterildiği dönemde, Allah, dininin mucizelerini bilim platformunda sergilemektedir. Böylece hem Allah’ın dininin doğruluğu, hem din-bilim çatışmasının yanlışlığı anlaşılmaktadır.

HODRİ MEYDAN

Dinin bilimle çatıştığı şeklinde iddialar ileri sürenlere, hatanın olası iki kaynağı olduğunu söyleyebilirsiniz:

1. Ya din diye ileri sürülenin dinle bir alakası yoktur. Din uydurma ile karıştırılıp sunulmaktadır. Acilen bu uydurma dinden çıkarılmalıdır.

2. Ya da bilimsel adına ileri sürülen kanaatlerde bir yanlışlık vardır. Bu yanlışlar tespit edilmeli; bilimsellik etiketiyle yapılan aldatmalar düzeltilmelidir.

Allah’ın gönderdiği sistem olan din, Allah’ın Evren’e koyduğu kuralları ifade eden bilimle çatışmaz.

Kuran’da hiçbir kitapta bulunamayacak kadar çok kendine güven vardır. Kuran’ı okuyan herhangi biri, bu üstün güvenin sebebinin ya “Kuran’ın Allah’tan olmasına” ya da “cahil cesur olur” misali “cahil cesaretine” bağlamak durumundadır. Kuran kendini öyle bir konuma koyar ki, öyle iddialıdır ki; O’na inananlar veya inanmayanlar, O’nun ya en büyük gerçek, ya da en büyük yalan olduğunu kabul etmek zorunda kalacaklardır. O’nu inkâr edenler bile O’nun ortalama, sıradan bir konumda olduğunu iddia edemezler. Evet, Kuran, benzersiz bir güvenle şöyle seslenir:

Yoksa “O’nu, o uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Öyleyse, haydi onun benzeri uydurulmuş on sure getirin, eğer doğru sözlülerseniz! Allah’tan başka çağırabildiklerinizi de çağırın.”(11:13)
Eğer size cevap veremedilerse, artık bilin ki, o ancak Allah’ın bilgisiyle indirilmiştir ve O’ndan başka tanrı yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?(11:14)

On tane sure… Sadece on tane surenin benzerini oluşturmak… Sadece bu kadarını bile becerebilselerdi Kuran’ın yayılmasını, Kuran’ın kitleleri etkisi altına almasını engelleyebileceklerdi. Kuran iddiayı burada bırakmaz, daha da tırmandırır:

Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphe içindeyseniz, haydi bunun benzeri bir sure getirin. Allah dışındaki tanıklarınızı da çağırın. Eğer doğru sözlü iseniz!(2:23)
Eğer yapamazsanız –ki asla yapamayacaksınız- bu durumda inkârcılar için hazırlanmış yakıtı insanlar ile taşlar olan ateşten sakının.(2:24)

Evet, on tane de değil! Tek bir tane, tek bir sure… Haydi bu olağanüstü iddialı meydan okumaya cevap verin! Tarih buna cevap verilemediğine tanıktır. Eğer bu meydan okumaya karşın Kuran’ın surelerinin bir benzerini oluşturmak mümkün olsaydı, inkârcılar bunu gerçekleştirecekler ve İslam’ın yayılmasını önleyeceklerdi. Oysa yapmadılar, yapamadılar… Bunun yerine zoru seçtiler ve Peygamberimiz’in zamanında yaşayan inkârcılar, kılıçlarını kuşanıp inananları öldürmeye kalktılar, savaştılar. Kolay olan yol (!) mümkün olsaydı, elbette bu zor yola gerek kalmayacaktı. Yazı yazmak kolaydı ama Kuran’ın bir suresinin benzerini oluşturmak imkansızdı.

De ki: “Eğer bütün insanlar ve cinler bu Kuran’ın bir benzerini oluşturmak için toplansalar ve bu konuda birbirlerine destek olsalar bile, onun bir benzerini meydana getiremezler.”.(17:88)

Müthiş bir iddia, müthiş bir kendine güven! Kitabımız boyunca okuyacağımız Kuran mucizeleri, gerçekten de bu iddianın ne kadar yerinde olduğunu gözler önüne serecektir.

OLMAK YA DA OLMAMAK

Kuran mucizelerini anlattığımız bölümleri okurken, tüm bu mucizeleri ortaya koyan Kuran’ın neyi savunduğunu, ne dediğini hiç unutmayalım. Kuran’ın ortaya koyduğu meseleler “olmak ya da olmamak” meseleleridir. Bir an Kuran’ın yok olduğunu varsayın. (Allah’ın tarih boyunca gönderdiği tüm dinler için de aynısı geçerlidir.) İnsanların “Nereden geliyorum”, “Nereye gidiyorum” soruları cevapsız kalacaktır. Oysa bu soruların cevabı insanlık için yemekten de, içmekten de önemlidir. Çünkü yemek, içmek kısa bir dünya hayatının vazgeçilmezleridir. Oysa insan, yaratılışı icabı hep var olmak, hiç yok olmamak ister. İşte Kuran ve Kuran’la beraber Allah’ın daha önce gönderdiği diğer kitaplar bu “olmak ya da olmamak” meselesini çözüme kavuşturmaktadırlar.Bu yüzden tüm bu mucizelerin bizi götüreceği sonuç, insanlığın en büyük faydasını ifade eder. Hangi fayda sonsuza dek var olmanın üstüne çıkabilir ? Sonsuzun yanında hangi sonlu sayının kıymeti olabilir ? Sonsuzu ifade eden Kuran’ın mesajının ve müjdesinin yanında; tüm insanların, sonlu dünyanın uğraşını ifade eden kitaplarının toplamı bile tek bir Kuran edemez. Ne kadar sonlu sayıyı toplarsanız toplayın sonsuza ulaşabilir misiniz ?

İnkarcılar farkında olmasalar bile, bu kitaptaki Kuran mucizelerinin bizi götürdüğü gerçek onların da menfaatinedir. Çünkü Kuran mucizeleri Kuran’ın doğruluğunu onaylamaktadır. Kuran ise insanlara sonsuz hayatı göstererek; gerçek ümidi vermekte, insanlığı amaçsızca var olmaktan kurtarmaktadır. Bu inattan körelmiş inkârcıların bile yararınadır. Onlar inattan körelmiş bir şekilde bunu kabul etmeseler de bu böyledir! Bir gün toprağın içinde un ufak olup yok olmanın, sonsuza dek var olmaktan daha iyi olduğunu inatçı inkârcılar dışında kim savunabilir? Bizim istediğimiz inkârcıların aklını bir kenara bırakıp inanmaları değildir. Tam tersine, akıllarını çalıştırarak inanmalarıdır. Çünkü Kuran’ın bizim menfaatlerimize uygun olarak vaat ettikleri, aynı zamanda aklını çalıştıran insanların varacağı sonuçlardır. Kuran’ın anlattıkları hem aklın gereğidir, hem menfaatimiz gereğidir, üstelik bunlar tüm kitabımız boyunca göreceğimiz gibi sayısız mucizeyle desteklenmektedir.

TEMEL MESELE

Kuran’ın da ortaya koyduğu gibi hayattaki en temel mesele Allah’ın ve dinin varlığıdır. Allah’ın varlığının anlaşılması; Allah’ın varlığını insanlara duyuran, bu inancı yerleştiren, karşıt izahları yok eden (tek Allah’ın varlığını insanlara öğreten) dinlerin doğruluğunu ispatlar. Dinin doğruluğunun anlaşılması ise; dinin en temel meselesi, Allah’ın varlığının anlaşılması olduğu için, Allah’ın varlığını onaylar. Bu yüzden Allah’ın ve dinin varlığının, birbiriyle kaynaşmış olduğunu söyleyebiliriz.

Kuran Allah’ın varlığının anlatımından, ahlâktan, hayata bakış açısına kadar dini ifade eder. Kuran dinin ta kendisidir. Böylece Kuran mucizeleri; Kuran dinin kendisi olduğundan hem dinin varlığı için delildir; hem de Kuran’ın en önemli mesajı Allah’ın varlığı olduğundan Allah’ın varlığı için delildir. Diğer sayfalarda ele aldığımızAllah’ın varlığının delilleridir. Örneğin anne rahmindeki yaratılışımızın 1400 yıl önce anlatılması Kuran’ın güvenilirliğini onaylamaktadır; bu ise Kuran’ın en önemli mesajı Allah’ın varlığı olduğu için Allah’ın varlığının delilidir. Ayrıca Kuran’ın dikkat çektiği anne rahmindeki yaratılış aşamalarının incelenmesi, Allah’ın kudretini, ilmini ortaya koyduğu için Allah’ın varlığının doğrudan da delilidir. Yani hem Kuran’ın mucizeliği kanalıyla, hem de yaratılıştaki mükemmellik kanalıyla Allah’ın varlığı ortaya konmaktadır. Bu birbirinden ayrı iki yolun da aynı sonuca götürmesi bu sonucun doğruluğunu, birbirini pekiştirerek göstermektedir. Bu yüzden Kuran mucizelerini incelerken, konuyla ilgili ayetlerin Allah’ın harika yaratışı adına düşündürdüklerini de işleyeceğiz. Allah’ın varlığının ispatı; Allah’ın varlığını en mükemmel şekilde açıklayan, insan hayatının merkezine koyan, gerekli öneme kavuşturan Kuran olduğu için, Kuran’ın Allah’ın kitabı olduğunu da onaylar. Böylece Kuran mucizeleri hem dinin varlığını ispatlayarak Allah’ın varlığını ispatlamaktadır, hem de işaret ettiği yaratılışlarla Allah’ın varlığını ispatlayarak dinin varlığını ispatlamaktadır.

DOĞRUYU, YALNIZCA DOĞRUYU

Kitabımız boyunca göreceğimiz mucizelerden hem inananların, hem inkârcıların, hem de şüphecilerin şu şekilde faydalanmalarını arzu ediyoruz:

1. İnananlar: Allah’ın bu delilleri karşısında Allah’ın yardımı için şükrederler. Allah’ın dinine daha da çok önem verir, asla şüpheye düşmeden Allah’ın kitabının rehberliğinde hayatlarını yaşarlar.

2. İnkarcılar, Şüpheciler: İnkarcılar ve şüpheciler inkârın, şüphenin boş, temelsiz ve faydasız olduğunu; Kuran’a inanmanın ise akılcı, delille ispatlı ve faydalı olduğunu anlarlar. Kendilerine zarardan başka bir şey getirmeyen inkârdan ve şüpheden vazgeçip, yarardan başka bir şey getirmeyecek Kuran’a sarılırlar.

Kuran, mucizelerini gösterirken doğruyu, yalnızca doğruyu gösterme prensibinden şaşmaz. Üstelik Kuran’ın gösterdiği birçok mucize, Kuran’ın indiği dönemde anlaşılamadığı için inkârcılar bunları koz olarak kullanmaya da kalkışmışlardır. Örneğin 4. bölümde Evren’in ve Dünya’mızın daha önce gaz halinde olduğunu söyleyen 41- Fussilet Suresi 11. ayetini ele alalım. Etrafımızda gördüğümüz dağların, denizlerin, yıldızların, Güneş’in ve Ay’ın daha önce gaz halinde olduğuna inanmak, ne kadar da inanılmazdır! Biz Bugün sistematik gözlem, teleskopların yardımı, astronomik bilginin birikimiyle bunu biliyoruz. Oysa Kuran’ın indiği dönemde bu bilginin verilmesi, Kuran’ın mesajının yayılması açısından bir avantaj sağlamıyordu. Tam tersine bu bilgi ispatlanamadığı için, belki de inananlarla bu yüzden alay ediliyordu. Oysa Kuran doğruyu, yalnızca doğruyu, ne pahasına olursa olsun doğruyu söyleme prensibinden taviz vermeden bu bilgiyi ortaya koymuştur. Böylece her şart ve ortamda Kuran’a güvenenlerin, bu güvenlerinin doğruluğu da anlaşılmış bulunmaktadır. Bu tip olgular, anlamadığımız bazı hususlar olsa bile niye Kuran’a güvenmemiz gerektiğinin tarihsel destekleridir. Kuran güvenleri hiç sarsmamış, başta anlaşılmayan bazı konular, günü gelince birer mucize olarak karşımıza çıkmıştır.

Hiçbir insanın aklı, hiçbir insanın duygusu; kendisi yaşarken dezavantaj, ileriki tarihlerde -1000 yıldan fazla zaman sonra- avantaj getirecek bir bilgiyi aktarmaya kalkmaz, kalkamaz. Gerçi bir insanın o dönemde bu bilgiyi bilmesi imkansızdır; fakat bu mümkün olsaydı bile insansal vasıflar bu bilginin bu şekilde kullanılmasını engellerdi. Zaten Kuran “Bu kitap insan sözü değildir, bu kitap insanın Yaratıcısındandır.” mesajını vermektedir.

KISA HATIRLATMALAR

Kuran’ın mucizelerini inceleyen kitabımız, Kuran’ın, Allah’ın gönderdiği bir kitap olduğunu düşünen herkesle bu noktada aynı fikirdedir. Bu kitap bu nokta dışında Hanefi, Şafi, Alevi, Caferi, Sunni, Şii gibi herhangi bir mezhebin görüşüne göre veya herhangi bir mezhebe karşı fikirlerle yazılmamıştır. Dinin içinde geçen tartışmalar, tarihsel sorunların çözümü başka kitapların konusudur. Bu kitapta o konulara girilmemekte, Kuran’ın en temel meselesi olan Allah’ın ve dinin varlığı, Allah’ın kudretinin, sanatının, ilminin muhteşemliği işlenmektedir. Bu yüzden bu kitabın mezhepli, mezhepsiz tüm inananlarca takdirle karşılanacağını, ayrıca inkârcıların fikirlerini baştan gözden geçireceklerini ve din-bilim çatışmasının yanlışlığının anlaşılacağını ümit ediyoruz. Ayrıca bu kitabın sadece okunup da “Ah ne ilginç!” tanımlamasıyla sınırlı bir etki yapmamasını arzu ediyoruz. İstiyoruz ki bu kitabın anlattıklarının olmak ya da olmamak meselesi olan dinin anlaşılmasında, uygulanmasında bir etkisi, bir katkısı olsun. Hayatın en önemli, hatta tek önemli kavramı olan Allah’a; inanılmasında, yönelinmesinde bir basamak olabilsin.

Kitabı yazarken ayrı ayrı dillerdeki birçok eseri taradık. Kimsenin dinine, mezhebine bakmadan alıntılar yaptık. Kuran’ın astronomi, fizik, kimya, biyoloji, arkeoloji, jeoloji gibi bilim dallarındaki mucizelerini kitabımızın ilk bölümünde inceledik. Kuran’daki matematiksel mucizeleri incelediğimiz kitabımızın ikinci kısmının başını 50 tane KUM’a (Kelime Uyumlarındaki Matematiksel Mucize’ye) ayırdık. Bunların ardından Kuran’daki 19 kodunu ve “Çift-Tek konusunu”detaylıca işledik ve kitabımızı noktaladık. Kitabın daha rahat okunabilmesi için bölümleri alt başlıklara ayırdık.

Kitabımızda, ayetlerin altında ayetin sure numarasını, sure ismini ve ayet numarasını verdik. Kitapta mümkün olan en sade, en anlaşılır dili kullanmaya gayret ettik ve en anlaşılır şekilde Kuran ayetlerinin çevirisini yaptık.

2 Comments

Leave a Reply to çiğdem Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *